Çünkü ânı yaşamayı seviyoruz. Ânı yaşamak için
anlık tecrübe sahibi olmak yeterli. Hatta o deneyimin bir kısmı da fıtratımıza
yaşayakalmak bâbında dercedilmiş.
Tarihi anlamak içinse temel bir bilgi ve bu bilginin gevişi sayılabilecek bilinç gerekli. O da bizim işimize
gelmez. Zira cesuruz ama tembeliz. Merhametliyiz ama vurdumduymazız. Şanslıyız
ama istikrarsızız.
Kurduğumuz
devletleri kendimiz yıkmışız. Göçlerle geldiğimiz coğrafyaların şeklini
almışız. Yokluktan mucizevî bir devlet
çıkarmışız ama kıymetini takdir edememişiz. Daralan zamanlarımıza kılavuzluk
eden kurdolojik liderlerimizin
sonuncusunu ve yaptıklarını anlamaya çapımız yetmiyor. Zaten öyle bir
hesabımız da yok. Düştüğümüz kuyudan bizi çıkarmayı çalışanları ayaklarından
asılıp aşağı çekmeye çalışmak nerdeyse millî hasletimiz olmakta.
90 küsur yıllık Cumhuriyet
algımız hafızamızda Osmanlı esâtiri
kadar var mı; şüpheliyim. Şurda daha 40 küsur yıl önce yaşadığımız Kıbrıs travması ve Barış Zaferi zihnimizden sabun köpüğü gibi kayıp gitmese 35 yaşında ikinci bir devlete sahip bizim
millet ne diye bir ‘gâvur’ devletle birleşmeye çalışsın.
Irak’ı, Suriye’yi, Libya’yı, Yemen’i bölmeye alışanlar Kıbrıs’ın
bıçaklanmış derisini niçin bize diktirmeye çalışıyorlar? Anavatan
veya Yavruvatan; 30-40 yaş altındakiler için tarih bilinci aynı filmin
aynı sahnede aynı acılarla tekrarlanmasıyla ancak kazanılacak. Ve 2 kuşak sonra
bir daha.. Game over / film tekrarı..
Sağ & Sol olaylarının
yasının artık kırk’ı çıktı. Az daha
gayret etsek Evet & Hayır’dan bile benzer bir yarık, derin
ayrılık çıkarabiliriz meselâ. O dönemin liderleri konuşabilme ortamı
bulabilselerdi anlaşmaları muhtemeldi. Bu yüzden “Vurun, söyletmen!” politikası uygulandı.
Ya
şimdilerde ne uygulanıyor? İlle dediklerimizin doğrulanması için üzerinden
birkaç yıl ve bolca belâ geçmesi mi gerekiyor?! 7 yıl önceki Referandumda İsrafil’den
rol çalarak ölüleri mezardan ‘evet’ dedirtmek için çıkartmaya
çalışanların sonrasında niye patladığını nasıl unuttuk?!
15 Temmuz yaşanmasaydı bile aklın ve sorgulamanın olmadığı bir
yapıdan FETÖ çıkması mukadderdi. Ya şimdi ne var; sorgulayan mı var?
Bizdeki Halk Oylaması için Avrupalılarla
kapışmak neyin nesi? Bütün bunlar
tarih olarak yazılmıyor mu? 18 maddeye bakıp altı - üstü bir “he” yada “ha‘a” diyeceğiz de bu savaş havası, bu kavga kokusu da ne?!
Lider
gördükleri insanların emriyle gözünü bile kırpmadan harekete geçenler Fethullah Gülen’in tek talimatıyla
herekete geçen üniformalılara niye saldırıyor o zaman; ya yarın kendi
yaptıkları da hukuken patlarsa?
“Saldırırız, savaşırız, silahlanırız”
sözleri Türkçe sözlüklerde var da Türklerle mi savaşacaksınız merak
konusu. Haç ile Hilâl’in kavgası diyorsunuz da Türkiye’nin
yarısı Haçka’lı mı?
Müslümanlığımız, milliyetçiliğimiz,
demokrasi alışkanlığımız, kurallara - kanunlara riayetimiz hep yüzeysel. Mış
gibi yapmakta üstümüze yok. Ki sonra acı demetlerinden harman olacağımızı
tahmin ettiğimiz halde.
Bindiğimiz
at nereye giderse kısmetimiz kabul
ediyorsak kader de bize eyer vurmuş
biniyor demektir. Ne demiş Bayan
Müslüm sıfatlı merhum Bergen:
“Kader
diyemezsin, sen kendin ettin.”