İslâm’ın özüne yani Kur’an eksenine döndürülmesi ve
Peygamberimizin de tekraren kul/beşer ve elçi misyonuna döndürülmesi, onun
kılık-kıyafetinin değil ahlâkının ve toplumsal mücadelesinin örnek alınması
noktasında iyi bir gidiş yada geçiş olduğunu düşünmekteyim. Bu alandaki
okumalar - yazmalar, bu meyandaki sohbetler - tartışmalar, bu bağlamdaki yeni
yorumlar (içtihad) ve değerlendirmeler (tefekkür) arttıkça artıyor.
Zira hak, kuvvetten üstündür. Haklı
ol, velev ki mevtinden sonra haklılığın tescillensin. Zira insan, günahta
sevabın özlemini çeker. O yüzden “Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi” diyor
şair. Zira ve o yüzden 14 yıldır devam eden Siyasal İslâmcı İktidarın
uygulamaları köklü bir uyanışa vesile olmaya devam etmektedir.
Alabildiğine şekilci ve
bulabildiğine nakilci bu takvim arkası Müslümanlığının niceliğine rağmen
‘indirilmiş din’ olarak yeni baştan imanî bir tecdit hareketine el verenlerin
niteliği göz aydınlığı hükmündedir bizce. Türkiye’yi sınırlarından içe doğru
teslim almaya çalışan kaotik ortam da bu durumun tersinden katalizörü.
Aslında olan-biten işler kolay
şeyler değil ve algı olarak gelinen nokta da az-buz bir şey değil. Dile kolay;
Yavuz zamanından bu yana 500 yıllık bir meseledir bu kabuk & öz meselesi.
15 yıllık Atatürk devrini saymazsanız veya öze dönüşle ilgili bir istisna,
kavramların yerli yerine oturtulmasıyla ilgili bir deneme sayarsanız asırlardır
süren bahtsızlığımızın din ve dünya algımızdan kaynaklandığı gibi can yakıcı
bir cevabı bulmamız da mümkündür.
Düşünün; II.Mahmut gibi Osmanlı’nın
Avrupaî tarzdaki yenilikçi ve halkın ‘Gâvur Mahmud’ noktasında algıladığı bir
padişah bile Mora İsyanı’nın 8 yıllık kan ve gözyaşı ortamında, isyancıların
düzeni bozma cehdine ve devlet görevlilerinin düzeni sağlama gayretine rağmen
Avrupalı devletler de işe karıştığı için “Ne çare! Takdir-i İlâhi böyle imiş”
diyerek 1829’da Mora’nın terkine dair Şeyhülislam fetvası yayınlayarak
Yunanistan’ın bağımsızlığına yol verecektir.
Tabii; hep Batılılar suçludur, hep
Gâvurlar haksızdır, hep Yahudiler aldatıcıdır, hep Masonlar dolap çevirmiştir.
Müslüman’sa Allah’ın sevgili ve nazlı kuludur ama başkaları yüzünden başı bir
türlü kötülükten / şerden kurtulmamaktadır. O namazında - niyazındadır ve 5
asırlık algısına göre Cenab-ı Hakk tek bunu istediği için hep kendi yanında
olmalıdır, tek kendisinin yardımcısı olmalıdır.
Şekilperestik Şamanizm,
Hıristiyanize Edilmiş İslâm, Hangi Din (Zerdüştlük) ve Hangi Ülke? derken hep
bunları kastetmiştik. Hâl-i hazırda birçok insan sosyal ve siyasal, coğrafî ve
iktisadî problemlerimize Kur’anî bir çıkış aramaktalar. Bu samimi gayretler ve
aklı kalple buluşturan çalışmalar 2030’larda bambaşka bir iklimde güzel bir
Türkiye’nin ve onun öncülüğünde Türk – İslam Dünyası’nın gerçek uyanışına
vesile olabilir diye düşünmekteyim.
Adamın birini gaspedip bıçak zoruyla
2 milyon lirasını çalan 5 kafadardan biri 5 gün içinde umreye gidip, dayanamayıp
poz vermiş. Biri köyüne ev yaptırdıktan ve bir diğeri otomobil aldıktan sonra
akraba şahıslar kafa kafaya vermişler; köylerindeki caminin yapılmayan
minaresini hayrına yaptırmışlar ve bu hayra babalarının ismini kondurmuşlar.
Bazıları kızsa da, bazılarının
komiğine gitse de bence komik değildi. Ve o yakalananların yerine yakalanmayanlara,
makam-mansıp işgal ettikleri için hala itibar görenlere kızdım. Sonra ondan da
vazgeçtim: Biz demiyor muyduk ki “Umreye gidenin günahları silinir”, biz
demiyor muyduk ki “Kim Allah rızası için cami yaparsa Allah da o kişi için
cennette köşk-konak yapar”, biz demiyor muyduk ki “Sizden kim Medine’de
ölebilecekse orada ölmeye baksın. O kimseye Hz. Muhammed şefaatçi olur” diye.
Verdiğimiz altyapı hizmetinin karşılığı da buymuş demek ki.
Bir adım ötede işlerine geldiği gibi
çalmanın fetvasını bulanlar ve işlerine gelmediğinde de ganimet hukuku ve
dar’ül-harp meselesi diye yelpazelere sığınanlar var. Fakat çember daralıyor.