Öğretmen bir yandan
bürokrasinin tehdidinde, öbür yandan vatandaşın tehdidindedir. Vatandaş fiziki şiddetle tehdit etmekte, bakanlık bürokrasisi
çeşitli cezalar ve mobinglerle göz korkutmaktadır.
16 Mart Çarşamba günü Gaziosmanpaşa Adliyesi
11.Sulh Mahkemesinde saat 10.20 de veliden şiddet gören arkadaşın duruşmasına
katıldık. Hakim ifade tutanağını okudu sonra da şikayetçi misin diye sordu.
Arkadaş hayır şikayetçi değilim dedi. Duruşmadan sonra sordum neden bunu yaptın
diye. İdarecileri sıkıştırdılar, ayrıca ben orada nasıl öğretmenlik
yapabilirdim beni tehdit ediyorlar diyerek haklı gerekçesini ortaya koydu. Belki
davacı olsam sonuçta birçok örneği var bir sonuç çıkmayacak düşüncesi daha ağır
bastı. Ne yazık ki devam edenler de sonuç alamıyor. Bunun için hukuki
değişiklikler de gerekli olabilir. Sonuçta bu da bakanlığın çözmesi gereken
problemdir.
Benzer bir olay Arnavutköy de yaşandı. Arkadaş
Beden Eğitim öğretmeniydi. Veli nin saldırısına sadece karşı koymuştu ve
kendisini savunmuştu. Bir sürü tehditler bire on denecek kalabalıklar
toplayarak gözdağı vermeler sonucunda önce rapor, ardından İl içi görevlendirme,
daha sonra da İl dışı tayin alarak bu bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Bu
şekilde şiddette uğrayıp sessiz sedasız yerini yurdunu terk eden örnek
verebilirim.
Öğretmeni veli ile
muhatap bırakan bakanlık bir anlamda veliye arka çıkarak şımartmaktadır. Kimden
gelirse gelsin hiçbir şekilde şiddet savunulamaz. Ancak çoğu zaman bir öğrenci
okulda şiddet görünce hesap sormak için seferber olan bakanlık neden öğretmen
şiddet görünce kılını kıpırdatmıyor? Oysa kurum Milli Eğitim Bakanlığına bağlı,
öğretmen yine bakanlığın personeli; kurumun içerisinde yapılan saldırılar direk
bakanlığa yapılan saldırlar değil midir? Hukuksuzluk yapan bürokratlarını
korumak için özel hukuk kanunları çıkartan bakanlık bu hukukçulardan bir iki
tanesini bu işlerde görevlendiremez mi? Böylece mesele öğretmenin olmaktan
çıkarak bakanlık ile veli arasında cereyan etmiş olur ve öğretmen tehdit
edilmekten kurtulur. Şiddet uygulayan birkaç veli cezalandırılsa belki bu
hoyratlıkta azalacak hatta bitecektir. Ancak bakanlık durumdan memnun olmalıdır
ki, olup bitenlere seyirci kalmayı seçmektedir.
Bakanlığın öğretmene yapılan saldırılara
seyirci kalması elbette bununla sınırlı değildir. Bizzat bürokratlarını stajyer
öğretmenlerin üzerine saldırtarak aleni istemeye istemeye tehdit ve şantajla
bir sendikaya üye yapmaktadır. Bu
aymazlık ve umursamazlık bakanlığın bizzat kendisinin şiddetin bir parçası
olduğunu göstermeye yeterli değil midir? Ha böyle bir durum yoktur, karalama
yürütülüyor diyorlarsa stajyer
öğretmenlerin sendikalara üyelik oranını açıklasınlar biz yalancı çıkalım.
Yoksa kendileri şiddetin ve mobingin kaynağı olduklarını kabul etmek
durumundalar.
Elbette öğretmenin
gördüğü şiddet yalnızca bu baskılardan sınırlı da değildir. Bu şiddet sarmalı
yöreye göre şekil değiştirmekte, bürokrata göre kılıf değiştirmektedir. İstisnasız
her yönetici bunları yapıyor diyemeyiz, ancak yapanlar hatırı sayılır kadardır.
Söz gelimi bir görevlendirme işiniz vardır. Şube Müdürünün yaptığı ilk iş
Mebbis sistemine bakmak veya sendika temsilcisini aramak olmaktadır. Kendi
sendikalarına mensupsa okul aranır, il aranır bir şekilde gereği yapılır.
Değilse elli dereden elli su getirilir sağa sola gönderilir işleri yokuşa
sürülür. Yalnız bu mu? Soruşturmalardan- egzersizlere; nöbetten- sevklere;
idareci görevlendirmeleri ve mülakat sınavlarında daha birçok alanda benzer
mobingler ve çifte standart uygulayan idarecileri görmek mümkündür.
Sonuç olarak; bu
aymazlar kimden nereden destek alırlarsa alsınlar sendikaların görevi bu
hukuksuzlukları ortaya çıkartmak ve yapanların yakasına yapışmaktır. Bakanlık
artık tarafını belli etmelidir. Ya zorbalardan yana olmalı, ya da hukuktan,
adaletten yana olmalıdır.