Ne zaman güzel bir şeyler olmaya başlıyor ülkemizde,
muhakkak bir yerlerden müdahale geliyor ve algı operasyonları ile olaylar
çarpıtılmaya ve dünyaya yalan yanlış servis edilmeye çalışılıyor.
Uzun yıllardan
sonra siyasi istikrara kavuşmuştuk ki, Türkiye’nin en büyük partisine havadan
sudan sebeplerle kapatma davası açıldı ve bir anda ortalık toz duman oldu. Dünyanın
sayılı ekonomileri arasına girmeye başlamıştık ki üç beş ağaç bahane edilerek
şehirler savaş alanları haline getirildi. On üç yıllık tek başına iktidarın
ardından bir kez daha tek başına iktidar yakalanmışken ülkenin doğu ve
güneydoğusu ile birlikte büyük şehirlerde bombalar patlatılmaya ve onlarca
masum insanın kanına girildi, evlatlarımız şehit edildi, yüreklere ateş
düşürüldü. Hükümet her şeyiyle terörü kontrol altına almaya başlamıştı ki aslı
astarı yokken Artvin’de yeniden gezi ruhu canlandırılmaya ve yeniden kavga
ortamları oluşturulmaya çalışıldı.
Ülkenin
ve milletin hayrına yer üstü kaynakları kadar yer altı kaynakların da önemli
olduğu dünyada değeri ölçülemeyecek kadar yüksek değerleri bulan yer altı
zenginliklerine sahip ülkemizde onları çıkarmak ve işletmek bir türlü mümkün
olmuyor. Kendi ülkelerinde her türlü rezilliğe göz yuman sözde çevreciler için
insanın hiçbir değeri yoktur. Dünyada 500 yılda 322 tür hayvanın nesli
tükenirken ve bu yok olma hızı olması gerekenin 100 ile 1000 katı daha fazlaya
ulaşmışken sözde çevrecilerin sesini hiç duymuyoruz. Ağaçların kesilmesi değil
de taşınmasını bile farklı haberlerle dünya kamuoyuna taşıyanlar için
Danimarka’daki geleneksel balina katliamında yılda 800 balinanın öldürülmesi
hiç te önemli değil.
Nükleer santrallerin büyük bir güvenlik
tehdidi oluşturacağını iddia edenler ve bunu olumsuz bir şekilde kamuoyuna
yayanlar kendi ülkelerinde onlarca santralin bulunduğunu bilmezlikten
geliyorlar. Çevreye zarar vereceği gerekçesiyle karşı çıktıkları HES’ler için
ortalığı ayağa kaldıran çevreci örgütlerin Batı ülkelerindeki benzer
uygulamalara niye ses çıkarmadıklarını anlamak mümkün değil. Dünyada yapılacak
450 ye yakın nükleer santralin yarısına yakınının yapılacağı ABD, Fransa ve
Japonya’da kimsenin gıgı çıkmıyor. Bizde turizme ve tarıma zarar vereceğini
iddia edenlerin bu ülkelerdeki turizme ve tarıma engel olmadığını görmeleri
için ne yapmak gerekir. Etrafında 9 nükleer santralin bulunduğu Paris’te turist
sayının aksine artmasını nasıl izah ediyorlar. Erozyon tehlikesinin daha az
olduğu Avrupa ülkelerinde bile insan faktörü nedeniyle çok ciddi toprak
kayıplarının olduğunu saklamak mümkün değildir. Her yıl Berlin büyüklüğünde bir
arazinin şehirleştiği Avrupa’nın sesi sadece bize karşı yükseliyor. Aşırı
gübreleme sonucunda her yıl Avusturya büyüklüğünde, ortalama 8.4 milyar
hektarlık bir alanın toprak vasfını kaybettiğini kimse dile getirmiyor. Dünyada
her gün 2 milyon ton atığın su kaynaklarına bırakılmasını, deniz kirliliğinin
%80’inin kara kaynaklı olduğunu, gemilerden her gün denizlere 95 bin m3 lağım
suyunun salıverildiğini, her 20 saniyede bir çocuğun kirlilik sebebiyle
öldüğünü söyleyen yok. Shell’in Kuzey Kutup Denizi’nde Alaska kıyılarında
petrol ararken çevreye verdiği zararı kimse konu etmiyor. Nijerya’da kurşun
zehirlenmesi sonucu en az 28 çocuğun hayatını kaybetmesi kimin umurunda.
Antarktika üzerindeki ozon deliğinin rekor seviyeye çıkması ve genişleyerek
28.2 milyon km2 ye ulaşması ile kimse ilgilenmiyor. Doğuda insanlar açlıktan
ölürken batıda konfor uğruna üretilen kozmetik ürünleri vasıtası ile 2030
yılına kadar 2 milyon insanın cilt kanserine yakalanma riski birkaç ağaç
etmiyor. Yanlış tarım uygulamaları ve kısır politikalar sonucu kaynağı kesilen
Aral Gölü’nün neredeyse tamamen kuruyarak içinde yer aldığı çölün bir parçası
olması ve haritadan silinme noktasına gelmesi ile ilgili bir gün bir gazetede
manşet görmedik. Kanada’da 8 milyar litre atık suyun nehirlere boşaltılması
olayı Türkiye’de olsa yer yerinden oynardı.
ABD,
Avrupa ve Rusya’da olduğunda belki sadece üçüncü sayfada, bir kenarda, kısa bir
not haliyle zikredilen işler Türkiye’de olduğunda neden bütün Dünya ayağa
kalkıyor hiç düşündünüz mü? Artvin’de ülkenin hayrına yapılan bir üretim, hem
de doğaya hiçbir zarar vermeden yerine getirildiğinde adeta ülkenin bütün
ormanları yıkılıyor edasıyla medyaya servis ediliyor ve her türlü şirretliğin
altında parmağı olanların oralarda milleti galeyana getirmek için canhıraş bir
şekilde koşturduğuna şahit oluyorsak sebebi nedir diye hiç muhasebe içine
girdik mi?
Meselenin
üç beş ağaç olmadığı aşikârdır. Mesele memleket meselesidir ve Osmanlı ile
birlikte tarih sayfasından silinmeye çalışılan bu milletin küllerinden yeniden
dirilmesi ve yeniden ayağa kalkması istenmiyor. Herkesin bir hesabı var ise
Allah’ın da bir hesabı vardır ve Hak galip gelecektir.
Selam ve
dua ile…